23 Mayıs 2012 Çarşamba

Hayvan Diplomasisi

Hayvan Diplomasisi
-
Avcının biri Afrika'da avlanmaya giderken yanına küçük av köpeğini de almış. Küçük köpek bir gün avcının yanından ayrılıp ormanda dolaşıp, koşarken kaybolduğunu fark etmiş. Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karş...ıdan kocaman bir leopar geliyor ve belli ki çok aç ve günlük yiyeceğini arıyor "Başım belada" diye düşünmüş küçük köpek.
Etrafına bakmış, yerde muhtemelen daha önce parçalanmış bir başka hayvandan kalma birkaç büyük kemik parçası görmüş. Hemen arkasını leoparın geldiği yere dönerek bu kocaman kemikleri kemirmeye başlamış; bu arada da arkadaki leoparın hareketi kestirmeye çalışıyormuş.
Leopar tam saldırmak üzereyken küçük köpek kendi kendine yüksek sesle şöyle konuşmuş :
"Ne kadar lezzetli bir leoparmış. Etrafta bundan başka leopar var mı acaba?" Bu konuşmayı duyan leopar bir anda şaşırmış kalmış ve ne yapacağını şaşırarak, hemen en yakındaki ağaca tırmanarak yaprakların arasına saklanmış.
"Tam zamanında uyandım yoksa bu vahşi köpeğe yem olacaktım" diye düşünmüş leopar.


Bütün bunlar olup biterken yandaki ağacın üstündeki bir maymun olanları görmüş. Bildiklerini kullanarak, fırsatı değerlendirerek yalakalık yapıp, bundan sonra leoparın dostluğunu elde ederek ondan kurtulabileceğini düşünmüş.
Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış. Leopar, köpeğin yaptığına çok hiddetlenmiş ve bu kötü durumdan kurtulmak için maymuna "Atla sırtıma, gidip şunu dersini verelim" demiş. Ancak küçük köpek leoparın sırtında maymunla birlikte süratle yaklaştığını fark edince neler olduğunu hemen anlamış.
"Şimdi ne yapmalıyım" diye düşünürken kaçmaya hiç teşebbüs etmemiş; tekrar arkasını leoparın geldiği yöne dönerek, o kocaman kemikleri kemirmeye devam etmiş. Leopar tam saldıracakken yine kendi kendine konuşmuş :
"Birlikte plan yaptığımız bu aptal maymun da nerede kaldı?... Yarım saat önce bir leopar daha getirmek için gitti, hâlâ haber yok!..."
Bu hikayedeki küçük köpeğin verdiği dersten bence herkes ders almalı. Diplomasi işte böyle bir şey. Yapabiliyorsanız; hızlı düşünün, sakin olun, güçlü görünün ve düşmanınızı kendi silahı ile yenmeye çalışın.

22 Mayıs 2012 Salı

PAZARTESİİ:)

HESABI ÖDEMEDEN PARAŞÜTLE KAÇMAK:))



Avustralya’da 4 kafadar, bir gökdelenin 63. katında bulunan lüks restoranda tıka basa içip, yemek yedikten sonra hesabı ödemeden camdan atlayıp, paraşütleri ile firar etti. Bir ilk olan bu olay karşısınd.a restoran sahipleri şaşkın.

Takım elbiseli 4 adamın yemeklerini yedikten sonra cama doğru koştuğunu ve el sallayıp atladıklarını belirten restoran çalışanları, önce olayı intahar sandıklarını ancak paraşütleri gördükten sonra bunun planlanmış bir olay olduğunu anladıklarını söylüyor. Polis dört kafadarı ararken, restoran sahipleri hesabın ödenmesini bekliyor.

Saat Neden Sağa Döner?

Saat Neden Sağa Döner ?


İlk olarak eski Mısırlılar, güneşin her gün düzenli bir hareketle doğup, belirli zamanlarda gökyüzünün aynı noktalarında bulunup, battığını gözlemlediler ve bunun bir günü zaman parçalarına ayırmada kullanılabileceğini keşfettiler.


Böylece güneşin bu hareketinden yararlanarak ilk güneş saatini yaptılar. Bu saat, meydanlık bir yere yüksek bir taş koymak ve güneşin hareketi sırasında, bu taşın gölgesini takip etmekten ibaretti.

Mısır, konumu itibari ile kuzey yarım kürede fakat ekvatora da yakın bir ülke olduğundan, güneş doğduğunda, gölge hemen tam batıda oluşuyor, güneş yükseldikçe gölge kuzeye, yani sağa doğru hareket ederek, güneş batışında doğu yönüne ulaşıyordu. Yani gölge bugünkü tüm saatlerin akrep ve yelkovanında olduğu gibi soldan sağa doğru dönüyordu.

Daha sonraları, pendulumlu, pilli saatlerde de yön değişmedi, hatta sağa doğru dönüşler ’saat yönüne dönüş’ diye adlandırılır oldu.

Avustralya gibi ekvatorun güneyindeki ülkelerde, güneş doğarken taşın gölgesi güneye düşer ve güneş yükseldikçe sola doğru dönüş yapar. İlk saat orada keşfedilseydi, bugün akrep ve yelkovan ters yönde dönüyor olabilirdi.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

DEĞERLİ PORSELEN TABAKLARIN İLGİNÇ İŞLEVİ..

Osmanlı sarayında kullanılan ve bugün Topkapı Müzesi'nde sergilenen birbirinden değerli porselen tabakların ilginç bir de işlevi varmış. Yemekte zehir varsa, tabakların rengi değişirmiş...Antikçağ'dan bugüne kadar, zehirle işlenen cinayetle...rin haddi hesabı yok. Zehir, doğada, başta mantarlar olmak üzere bitkilerden ve bazı hayvanlardan kolayca elde edilebiliyor. Hatta bu işle uğraşanlar zamanla bu uğraşı meslekleri haline getiriyor.

Diğer taraftan zehir ve panzehir araştırmaları bugüne kadar tıp biliminin gelişmesine önemli katkı sağladı. 8. Yüzyılda Arap simyacı Cabir Bin Hayyan, arseniği kaynatarak beyaz, kokusuz ve tatsız arsenik tozu elde ediyordu. Arsenik, zehirlerin en tehlikelisi ve sinsisidir. Belirtileri kolera gibi hastalıklarla benzeştiği için teşhis edilmesi güçtür.

Bu yüzden 18. Yüzyılın sonlarına kadar hekimler arsenik zehirlenmelerini teşhis edememişler. Öte yandan zehirlerin etkilerini ve sonuçlarını ölçebilmek için antik çağlardan itibaren mahkumlar üzerinde deneyler yapılmış.Tarih boyunca zehirli suikastler arttıkça, korunma yöntemleri de parelel olarak gelişmiş.

Özelllikle krallar, sultanlar, imparatorlar zehirden korunmak için yemeklerini aşçılara, görevlilere, yahut evcil hayvanlara yedirmek suretiyle kontrol ettirmiş. Bugün gurme olarak bildiğimiz, Osmanlı'da 'çeşnicibaşı' yahut 'şikemperver' olarak tabir edilen mesleğin gelişmesinde de zehire karşı duyulan korkunun rolü yadsınamaz.

Osmanlı sarayında kullanılan ve bugün Topkapı Müzesi'nde sergilenen birbirinden zarif ve ustaca işlenmiş porselen tabakların ilginç bir de işlevi varmış. Yemekte zehir varsa, tabakların rengi değişirmiş.

DOST OLMA ÜZERİNE..

Bak DOSTUM!!!

Cahil ile dost olma: İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün.

Saygısızla dost olma: Usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez; üzülürsün.

... Aç gözlü ile dost olma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün,

Görgüsüzle dost olma: Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün.

Kibirliyle dost olma: Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.

Ukalayla dost olma: Çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün.

Namertle dost olma: Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez; üzülürsün.

— İlim bil, irfan bil, söz bil.
— İkram bil, kural bil, doyum bil.
— Usul bil, adap bil, sınır bil.
— Yol bil, yordam bil.
— Hal bil, ahval bil, gönül bil.
— Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.
— Mert ol, yürekli ol.
— Kimsenin umudunu kırma.

Sen seni bil; ömrünce bu yeter sana.

Şeyh Edebali
 

15 Mayıs 2012 Salı

Çalışmak için yaşamamalı, yaşamak için çalışmalı..

Bir Çinli Filozofun Denklemi

(insan) = (Yemek) + (Uyumak) + (Para Kazanmak İçin Çalışmak) + (Eğlenmek)

(Eşek) = (Yemek) + (Uyumak) olduğuna göre ilk denklemde..

... (Yemek+Uyumak) Yerine (Eşek) koyabiliriz.

(İnsan) = (Eşek) + (Para Kazanmak İçin Çalışmak) + (Eğlenmek)

Bu yeni denklemde her iki taraftan (Eğlenmek) çıkarılırsa:

(İnsan) - (Eğlenmek) = (Eşek) + (Para Kazanmak İçin Çalışmak)

SONUÇ:
Eğlenmesini bilmeyen insan,
Sadece para kazanmaya çalışan eşekten başka birşey değildir..

Çinli Filozof'tan...
Her kim gün içinde arı kadar aktif,
Bir boğa kadar güçlü,
Bir at kadar çalışkan olduğu halde;
Akşam olduğunda eve bir köpek kadar yorgun dönüyorsa,
Bir veterinere görünmelidir.
Çünkü eşek olması kuvvetle muhtemeldir..

13 Mayıs 2012 Pazar

Zihni Genç Tutmak..


Henry Ford

Lise öğretmeniyle karşılaşan genç, konuşma sırasında üniversiteye gitmediği için pişmanlık duyduğunu söyler.

Öğretmeni sorar; “Peki şimdi neden gitmiyorsun?”

... Öğrenci; “Çünkü artık yirmi beş yaşındayım. Evliyim, bir çocuğum var ve üniversiteyi bitirmem en az dört yılımı alır.” der.
...
Öğretmen başka bir soru sorar; “Peki söyler misin bana, eğer üniversiteye devam edersen bitirdiğinde kaç yaşında olacaksın?”

Öğrenci; “Tabii ki yirmi dokuz.” der.

Öğretmen sorar; “Devam etmezsen kaç yaşında olacaksın?”

Öğrenci, bir anlam çıkartmaya çalışarak; “Yine yirmi dokuz.” diye cevap verir.

Ardından öğretmeninin ne demek istediğini anlayarak şöyle devam eder; “Evet, dört yıl sonra yirmi dokuz yaşında olacağım. Üniversiteye gitsem de, gitmesem de…”

~~~~

"Öğrenmeyi bırakan kişi yirmisinde de olsa, sekseninde de olsa yaşlıdır.

Yaşamdaki en muhteşem şey zihni genç tutmaktır...

Kumla Harikalar Yaratmak Diye Buna Denir...

Fakir ve Zengin Ayrımının Somut Görünümü

Brezilya'da fakir ve zengin mahalleleri arasındaki sınır.

Rengarenk Kumlar

Bu nadide jeolojik görünüm Danxia arazi şekli olarak biliniyor. Bunu Çin'de bir kaç yerde görebilirsiniz. Bu örnek Zhangye'de, Gansu eyaletinde. Renk, milyon yıllık kırmızı kum ve diğer kumların karışımının bir sonucudur.

grup alatav (çaykaram)

11 Mayıs 2012 Cuma

Dağlarına Bahar Gelmiş Memleketimin


Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim.
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin..

8 Mayıs 2012 Salı

EŞEK KAFASI

İstanbul’a gelen bir köylü, kuyumcu dükkânının önünde durmuş, vitrinini inceliyormuş. Kuyumcu biraz da köylünün kıyafetinden dolayı aşağılayarak:

─ Ne bakıyorsun öyle hemşerim? Demiş.


─ Hiç. Sizin dükkânda ne sattığınızı merak ettim. Ada...m alay edercesine cevap verir:

─ Biz eşek kafası satıyoruz.

Adam:

─Allah versin. İşleriniz iyi gidiyora benziyor.

Kuyumcu:

─Nereden bildin iyi gittiğini?

Adam cevaplar:

─Baksana, koskoca dükkânda seninkinden başka kalmamış da ondan!

ALBERT EİNSTEİN

Albert Einstein denilince akla gelen ilk fotoğraf budur.

Dönemin en büyük bilim adamlarından biri olan Einstein, bu fotoğrafıyla bir tabuyu da yıkmış oldu.

Kendisinden önce gelen ağır başlı ve asık suratlı bilim adamı imajını bozan Einstein, halkın içinden bir insan gibi yaşayarak sıradan insan ve bilim adamları arasındaki soğukluğu da gidermiş oldu.

Bu ünlü fotoğraf dünyanın en saygın insanın içindeki çocuğu asla öldürmediğini gösteriyor.

İSKAMBİL KAĞITLARI

İSKAMBİL KAĞITLARINDAKİ ŞEKİLLERİN ANLAMI NEDİR?

Oyun kartlarının nerede ve ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor ama bugünkü şekilleriyle kullanılmalarının 14. yüzyıl Fransasına dayandığı kesin.

O tarihlerde, Fransa'da dört sınıf... vardı ve iskambil kağıtlarındaki kupa, maça, karo ve sinek bu dört sınıfı temsil ediyordu. Kupa bir kalkanı andıran şekli ile asil sınıfı ve kiliseyi, maça bir mızrağın ucunu çağrıştıran şekli ile orduyu, karo ticari deniz işletmelerinin eşkenar dörtken kiremitlerinden esinlenerek orta sınıfı, sinek ise yonca yaprağına benzeyen şekli ile köylüyü temsil ediyordu.

Bugün briç, poker veya benzeri oyunlarda, kupanın en değerli, sineğin ise en değersiz kart olmasının nedeni işte bu sınıflamadır.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

ŞAKA İÇİN İDEAL:))

Gerçek Akıl

Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:

- Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?

Doktor:

... - Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız?

Adam:

- Ooo ! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük.

- Hayır, der doktor. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.

"Gerçek Akıl, Sadece Bize Sunulan Çözümleri Seçmek Değil, En Uygun Çözümü Bulabilmektir."

1 Mayıs 2012 Salı

OKYANUSLAR


EDİTH PİAF  " La vie en rose"
   
"Hayat kırmızı bir güldür.. "                

PARA HAYATI SATIN ALAMAZ!  (BOB MARLEY)

1 MAYIS

1 Mayıs İşçi Bayramı, işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü. Dünya üzerindeki pek çok ülkede, resmî tatil olarak kabul edilmektedir. Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen yasa ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.

TARİHİ
İlk kez 1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi'nden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.
1 Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Chicago(Şikago)'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil'de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı[1].
Bu gösteriler 1 Mayıs'ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs'ta kanlı Haymarket Olayı'na yol açtı.
Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "Birlik, mücadele ve dayanışma günü " olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.
Zamanla sekiz saatlik işgünü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs'ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır. [1]